3 Ağustos 2014. Pazar. Bugün bir dostu uğurladık. Onu bildim bileli sabır ile imtihan edilen bir dost. Kendisini ilk defa Boğaziçi Üniversitesi hazırlık sınıfında tanımıştım. 1983-1984 öğretim dönemiydi. Ramazan ayında hiç kimsenin oruç tutmadığı bir zamanda, bilebildiğim kadarı ile komşu iki sınıfta sadece o ve ben oruç tutuyorduk. O zaman dost olduk. Sonra bölümlerimize gittik, belli ölçüde yollarımız ayrıldı.
Yıllar sonra Fatih’te gördüm kendisini. Rahatsızdı; rahatsızlığı belirgin şekilde belli oluyordu. Hani insan rahatsız olunca, 3 gün 5 gün veya bir müddet hastalıkla boğuşur, sonra düzelir beklentisi vardır. Celalettin’in ki öyle olmadı; yıllarca sürdü. Hep ilaç kullanmak zorunda kaldı, ilaç kullanmadan olmuyordu. Oldukça zorlandığı dönemlerde “Nasılsın, akıl verircesine niye şöyle böyle yapmıyorsun” sorularından rahatsız olduğunu hissetmiştim. O günden sonra iyi değilim dememesi için “Celalettin nasılsın” demedim ve doğrudan sohbete girdim. Zaman zaman aşırı zorlandığını ama tevekkül ettiğini, zaman zaman da kendisine neşe geldiğini gördüm. Özellikle hem hasta hem de işsiz olduğu dönemlerde daha keyifsiz bir görüntüsü vardı. Fakat İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bir biriminde kendisine iş verildikten sonra kendisinde ciddi bir iyileşme gördüm. Yüzüne neşe geldi. Moral alan değil, neredeyse moral veren insan olmaya başladı. Adeta başka bir Celalettin ortaya çıktı. Ben onu severdim o da beni severdi. İmanlı bir insandı. O kadar sıkıntıya rağmen hep şükrederdi.
Ne zaman birbirimizi görsek kucaklaşır, hal hatır sorar, biraz moral verir moral alır, birbirimize bolca dua eder öyle ayrılırdık.
Ramazan Bayramının ikinci günü idi. Emin Saraç Hoca ile bayramlaşmak için hazırlanmış, yanıma da belki lazım olur diye fotoğraf makinasını almıştım. Fatih Malta çarşısında giderken çay ocağının önünde çay içerken gördüm onu. Beni görünce ayağa kalktı, “gel çay ısmarlayayım” dedi. Her ikimiz de karşılaşmamıza sevinerek kucaklaştık; oturduk ve biraz sohbet ettik. Benim ısmarlamam gerekirken, gönlü olsun diye tamam dedim ve çayını içtim.
Gönlümden fotoğrafını çekmek geçmişti, hatta “Celalettin sigaranı bitir de senin bir fotoğrafını çekeyim” dedim. Olur dedi. O sırada “sigarayı bırakmayı düşünmüyor musun” dedim, “hayır” dedi, “o bana terapi oluyor” cevabını verdi. İşe gidiyor musun dedim, “benden kimse iş beklemiyor ama işe gidiyorum” dedi. “O bana terapi gibi geliyor” dedi. Psikiyatrist Sefa Saygılı’ nın da “işe gitmenin terapi etkisi yapacağını ve işe gitmesini tavsiye ettiğini” söyledi. O sırada benim randevuya vaktim daralırken, yeni bir sigara daha yakmıştı. Ben de onu rahatsız etmemek için “sigarayı bırakır mısın diyemedim” fakat öyle güzel bir insanı, yakın mesafeden sigaralı bir resmi ile çekmek istemedim. Tekrar kucaklaşarak ve dualaşarak ayrıldık.
Demekki bu son görüşmemiz imiş. Email’de, Cemalettin ismi ile vefat haberini alınca değişik duygular yaşadım. Sanki gerçek değil gibiydi. O olamaz gibi geldi bana. Ama az sonra isim düzeltildi ve Evet o idi. Ve ölüm hepimize ummadığımız kadar yakındı. Fatih Camii’nin dibinde daha dün bayramlaşmıştık. “Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakındı”.
O bir mümindi… Çok sabırlı ve mütevekkildi. İbadetlerini yerine getirirdi. İsyan etmezdi.
Sigara ile resmini çekmedim ama sigarasız resmini çekebildim. İnananların omuzunda ve helallik sesleri arasında. Kalabalık bir cemaat uğurlamıştı. Boğaziçi Üniversitesinden ağırlıklı arkadaşları ile Enderun Derneğinden ağırlıklı arkadaşların yoğunluğu göze çarpıyordu. Yakınları vardı tabii. Son yolculuğunda omuzlarımıza almak, mezarına toprak atmak ve Kuran okumak nasip oldu. Zeytinburnu Merkez Efendi Kabristanlığında Erbakan hocamızın 30-40 metre yakınında komşusu olarak bir yere defnedildi.
İmam namazını kıldırıp helallik isterken diğer mevta ile birlikte “Celalettin amcamızı nasıl bilirdiniz, haklarınızı helal ediyormusunuz?” dediğinde amca denilmesi benim garibime gitmişti ama aynı garipliği demek ki başkaları da yaşadı. Bir kişi, arkadaşına “görüyormusun bak amca olmuş, demek ki biz de artık amca olmuşuz” diye garipsediğini ortaya koymuştu. Muhtemelen 50′ li yaşlarda idi ve genç sayılırdı.
“Celalettin kardeşim iyi bir insandın. Yıllar süren hastalığına rağmen sapsağlam imanın ile isyan etmedin. Bu iman, seni korudu, senin iyiliğine, imanına ve sabrına şahidim. Mekanın cennet olsun, cennette de buluşmak ve yeniden bayramlaşmak dileğiyle.
Ruhuna el Fatiha…
[image lightbox=”yes” align=”left”]
No responses yet