Seyahatimizin 5. ülkesi Hindistan. Hindistan’daki seyahatimizin Lucknow bölümünü daha önce anlatmıştım. Lucknow’dan sonra yolumuz Agra’daki Tac Mahal’e doğru uzanıyor. Ancak Agra şehrine gitmeden önce kaldığım üniversiteye Allahabad şehrinden gelen bir dost misafir, Hinduların dini festivallerinde içine girip yıkandıkları Ganj nehrin içine girilen kısmının kendi şehirlerinde olduğunu söyleyip, beni kendisinin de yöneticisi olduğu kuruluşa davet ediyor. Ancak çok istekli olmama rağmen, yolculukta yaşadığım zorluklar, yapılan istişareler ve zaman kısıtından dolayı teklife karşılık veremeden Agra’ya gitmeye niyet ediyorum. O Ganj nehri ki gerçekten görülmeye değer bir yer. Gidebilmiş olsaydım dini bayram olmadığı için belki boş bir nehir görecektim ama Ganj nehri, zamanı gelince milyonlarca Hindu’nun “günahları temizleyeceğine ve selamet getireceğine” inanarak içine girip yıkandıkları ve hacı olduklarını kabul ettikleri bir nehirdir. Ancak nehir inanılmaz şekilde kirlidir.
https://www.bbc.com/…/haber…/2013/02/130210_india_kumbh_mela
Bize çok ters gelse ve aşırı kirlilik oluşturan deri sanayii birlikte nehre her gün tahminen 1 milyar litre lağım aksa ve bugün Ganj dünyanın en kirli su kütlelerinden birisi kabul edilse de Hinduizm inancında ne olursa olsun Ganj nehrinin kirlenmeyeceği bulunmaktadır. Ancak bu aşırı kirliliği yansıtmak istemediğim için, görmek isteyenlere internete Ganj nehri yazmalarının yeterli olacağını belirtmek isterim.
Her neyse bunu görmekten mahrum kalma pahasına da olsa yolumuzu Agra’ya Taç Mahalin bulunduğu yere yönlendiriyoruz. Kendilerinde misafir kaldığım arkadaşlar beni son anda, ucu ucuna gideceğim otobüse yetiştiriyorlar. Ben de otobüse yetişmenin huzuru ile yola koyuluyorum. Agra’ya vardığımızda, otobüs, bir yol kenarında buradan Taç Mahal’e gidebilirsin denilerek beni indiriyor. Mutlaka ayrı bir araca binmem gerekiyor ama henüz ne yapacağımı bilmiyorum. Şaşırıyorum fakat hemen yanıma üşüşen taşıyıcılardan bir tanesinin Müslüman olduğunu anlayınca yaban ellerde kendisine içim ısınıyor, kanım kaynıyor, biraz ürkerek biraz da ona güvenerek onunla anlaşıp, Taç Mahal’in yanında aracın girebildiği yere kadar bir rekşa ile gidiyoruz.
Etrafınızı hemen yüksek ücret ödemeniz gereken rehberler ve fotoğrafçılar sarıyor ve özel fotoğraf çekmek istiyorlar. Bilinçsiz davranırsanız oranın standartlarına göre yüksek para ödeyebilirsiniz. Ancak daha önce uyarıldığım için rehber kısmını atlayıp bir tane fotoğrafçı ile konuşmaya başlıyoruz. Biraz iktisatlı olma ihtiyacından biraz da istemediğimden “Param yok” deyip uzaklaşmasını istiyor isem de “Önemli değil, madem ki paranız yok, ben de sizden ücret istemiyorum” diyerek beni ikna ediyor.
Tekrar tembih ediyorum.
-“Bak param yok, para isterseniz vermem” diyorum o da
– “Tamam” diye cevap veriyor.
Hayatımda o kadar mankenlik yapmadım desem doğrudur. Özel çabalarla yaklaşık 50 kadar fotoğraf çekiyor. Bir fotoğraf çekimi için “Elini şöyle kaldır, şöyle dur, şurada dur, biraz gülümse” vb. şeyler söyleyerek fotoğrafları çektikten sonra ayrılma noktasına geliyoruz. Fakat tam ayrılacağımız sırada benden para istiyor ve ben de “Sizinle öyle anlaşmamıştık dedim” ise de fotoğrafları vermiyor ve birbirimizden ayrılmak zorunda kalıyoruz. Daha sonra Tunus’ta fotoğraf çektiğim telefonum çalınmamış olsa idi onlar pek umurumda olmayacaktı ama son anda benim telefonumla hatır için çektiği 3-5 poz da yok olunca hani acaba fotoğrafları alsamıydım acaba demeden de edemiyorum. Taç mahale gidip de, oradan hiçbir fotoğraf getirememek bugünün şartlarından çok anlamlı değil. Ama telefonumun çalınacağını nereden bilebilirdim. Bu yazı serisi bitinceye kadar herhalde telefonumun çalınmasıyla ilgili bu hayıflanmayı birkaç defa daha duyabilirsiniz. Neyseki Google yedeklemeleri ve beraber gezdiğimiz arkadaşların makineleri ile çektiğimiz çok miktarda fotoğrafı yeniden elde etme imkanı bulabilmeden dolayı teselli oluyoruz. Çok şükür. Fakat şunu da söylemem gerekir ki Hindistan’dan elde ettiğim fotoğraflar Googla aracılığı ile değil birlikte olduğum arkadaşımızdan elde ettiğim fotoğraflardan oluşmaktadır. Muhtemelen Google Hindistan’da yedekleme yapamamıştır veya benim fark etmediğim bir kısıtlama olmuştur.
Beni Tac Mahale getiren taşımacı, Yeni Delhi’ye gideceğim otobüs firmasına götürmek için önceden anlaştığımız üzere dışarıda beni bekliyordu. Taç Mahal gezisi bittiğinde de anlaştığımız yerde beni beklediğini görünce iyi ki bu kişi ile anlaşmışım diyerek çok memnun oldum ve ona olan inancım daha da artmış oldu.
Tac Mahal, gerçekten önemli bir eser. Hindistan’ın Agra şehrinde, 1631-1654 yıllarında inşa edilmiş anıt mezar. İslâm türbe mimarisinin en önemli eserlerinden birisi olarak kabul edilir. Anlatması oldukça detaylı. Onunla ilgili detayları buradaki linkten veya başka kaynaklardan elde etmek mümkün. http://seyahat.mynet.com/tac-mahalin-hikayesi-1186586
Tac Mahalden ayrıldıktan sonra, daha önce Hindistan’da yolculuk yapmış olmanın tecrübesi ve bana yapılan tavsiye üzerine klimalı bir araba olsun diye talep ediyorum. Şoförle birlikte bir otobüs firmasına gidiyoruz, klimalı araba olsun diye firma temsilcisine tekrar ediyorum. Tamam problem yok, araba klimalı, şu saatte gelecek diyor. 1-2 saat bekledikten sonra araba gelince, arabaya binebilirsiniz diyorlar ve herkesle birlikte arabaya biniyoruz. Aman Allahım o nasıl bir klimalı araba. Klimalı dedikleri arabanın sağında ve solunda, koltuk üstlerine gelecek şekilde tavanlara asılı kimisi kırık, kimisi kusurlu çalışır, soğutmaz, kimisi hiç çalışmaz küçük küçük pervaneler. Hay Allah diyorsak da çaresiz bir yere oturmak durumundayız. Koltuk numarası falan yok. Boş bulduğun yere oturacaksın. Hava sıcak yanıyor. İster istemez uygun olduğunu düşündüğüm ortada bir yere oturuyoruz, fakat vantilatör neredeyse kendisini bile soğutmuyor. Öbürüne geçtim, çalışmıyor. Bir diğer koltuğa gittim, kimisinin kanatları kırık, rezalet bir durum. Nasılsa boş yerler var diyerek en arkada en köşede daracık bir yere oturuyorum; gerekirse tekrar daha uygun bir yere geçerim diye düşünüyorum ama o da ne? Araba birden bir doluveriyor, pir doluyor. Kadın, erkek, çoluk çocuk, otobüsün orta boşluğunda bile adım atacak yer kalmıyor. Ben arka köşede sıkışıp kalmış durumdayım. 4-5 saat, insanlar birbirine yapışık şekilde, yana yana, kan ter içinde, zar, zor gideceğimiz yere Delhi’ye varıyorum ama hayatım boyunca unutmakta zorluk çekeceğim yolculuklardan birisini yaşıyorum.
Daha önce de belirttiğim gibi, her ne hikmetse ben Yeni Delhi’nin yeni olan hiç yerini göremedim… Daha sonra ben yahu bu Yeni Delhi’nin neresi yeni ben yeni bir yer göremedim, nerede bu şehrin yeni yerleri diye sorduğumda ise “Onun kendisi değil adı Yeni Delhi” dir cevabını alıyorum.
“Son durak” denilerek şehir dışında bir yerde bırakılıyorum ancak o unutulmaz Hindistan otobüs yolculuğundan kurtulmuş olmanın ferahlığı ile otobüsten kendimi aşağıya atıveriyorum. Özel bir rekşa taşıma vasıtası ile anlaşıp beni karşılayacak Muhammad Nasir, şehrin merkezine yakın bir yerde çok şükür buluşuyoruz.
Muhammad Nasir, doktora yapan bir üniversite öğrencisi. O olmasa idi Hindistan gezisi belki de benim için eksik kalacaktı ve Yeni Delhi adına hafızamızda pek bir şey kalmayabilirdi.
Onunla beraber ilk olarak, yorgunluğa aldırmadan hemen kendisinin öğrenim gördüğü Jamia Millia Islamia (Milli İslami Üniversite) üniversitesini ziyaret etmeye başlıyoruz. (https://www.jmi.ac.in/) Bir tatil gününde kimi bulabilirsek diyoruz ve özellikle Sosyoloji Bölümünü ziyaret etmeye çalışıyoruz. Allah’tan ki hem Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Dr. Arvinder A. Ansari (https://www.jmi.ac.in/…/faculty-m…/Dr_Arvinder_A_Ansari-1861) hem de Arap Dili Bölümü Başkanı Prof. Dr. Habibullah Khan (https://www.jmi.ac.in/…/faculty-mem…/Dr_Habibullah_Khan-1458) ile görüşme imkanı bulabiliyorum.
Kendileri ile kısa ziyaretlerimizi tamamlayıp hatıra fotoğraflarını çektirdikten sonra, o gün şans eseri açık bulunan özel Kuran-ı Kerim sergisine rastlamak benim için çok önemli bir fırsat ve nimet oluyor. Çok büyük boyda değişik malzemeler üzerine ince işçilikler ile yazılmış çeşitli Kuran-ı Kerim hatları gerçekten görülmeye değer eşi benzeri olmayan eserlerdi.
Bu sergiyi de gezdikten sonra Hindistan’ı farklılaştıran diğer dini merkezleri gezmek önemli bir katma değer sağlayacaktı. Hindistan’da o kadar çok din var ki her birine ait bir tapınağı gezmek oldukça fazla zaman istiyor. Ancak hızlıca da olsa sırasıyla, imkan bulabildiğimiz ölçüde Sihlerin tapınağı bir Gurdwara, bir Hindu tapınağı ve Hindistan Bahailerinin merkezi olan Ulusal Bahai Tapınağını ziyaret ediyoruz.
İlk gittiğimiz Sih tapınağında orada bulunan görevli ile kısa bir röportaj yapıyorum ve Sihlerce önemli olan esasları öğreniyoruz. Başınızı örtmeden içeriye girmeniz mümkün değil.
“Sihlerin inancına göre Vaftiz olmuş Sih erkek ve kadınlar, Pencabi dilindeki isimleri nedeniyle 5K (penc kakke veya penc kakkar) diye anılan, Sihliğin 5 şartını yerine getirmek zorundalar. Bunlar:
1 – Kes veya keş: Tanrının yaratışındaki mükemmelliğe saygının bir işareti olarak saç kesiminin terk edilmesi ve saçların uzatılması. Erkekler için buna sakal ve vücut kılları da dahil. Sürekli yanlarında taşıdıkları ‘kanga’ adı verilen tarak ile günde iki kez saçlarını tararlar.
2 – Kanga veya Kanka: Kanga, çoğunlukla ahşaptan yapılmış saç tarağı. Halsalı Sihler günde iki kez bu tarakla saçlarını tarar. İlahi temizliği sembolize ediyor. Sürekli yanında taşımaktan kinaye, Roman argosundan Türkçe’ye geçen ve sürekli yanında gezdirilen arkadaşlar için kullanılan ‘kanka’ sözcüğünün de kaynağı.
3 – Kara: Çelik veya demirden bir bilezik. Dinlerine kendilerini teslim ettiklerinin bir sembolü ve inançlarını sürekli hatırda tutmalarının bir aracı olarak bunu sürekli takarlar.
4 – Kaççera veya Kaçça: Kadın erkek bütün vaftizli Sihlerin giymek zorunda olduğu şort şeklinde bir iç çamaşırı. Sihlere, cinsel arzularını kontrol etmelerini hatırlatır.
5 – Kirpan: Bütün vaftizli Sihlerin sürekli yanında taşımak zorunda olduğu kısa hançerdir. Sihlere, ne kendisine ne de başkasına yapılan zulme asla sessiz kalmama, yardımlarına koşma görevini hatırlatır.”
http://amerikabulteni.com/…/07/sih-dini-nedir-sihler-kimdi…/
Sihlerin Gurdwara’sından çıktıktan sonra hemen o yakınlarda bulunan bir Hindu tapınağına gittik ki daha girişte birçok hayvan heykeli sizi karşılıyor. Ayakkabılarınızı çıkararak içeri giriyorsunuz.
Hinduizm özetlemesi zor olan karmaşık bir din. “Hinduizm sık sık, sözde 330 milyon tanrıyı kabul eden çok tanrılı bir din olarak anlaşıldığı halde hepsinin üzerinde olan tek bir “tanrısı” da vardır ki bu da Brahma’dır.” Burada daha fazla detaya girmeden çeşitli kaynaklardan istifade edilebileceğini belirtmek isterim. https://www.gotquestions.org/Turkce/Hinduizm-Hindular.html
Yeni Delhi’de benim için önemli ziyaretlerden birisi de Bahailerin merkezini ziyaret etmek olmuştur. Çünkü çok önemli bir tapınak kabul edilen Bahai merkezi, oldukça geniş bir alana kurulmuş olup, her an çok yoğun bir ziyaretçi akınına uğramaktadır. Her tarafın yeşil olduğu mekanın, özellikle bahçe kısımları oldukça albenisi olan bir mekan. Tapınağın içine girmek için uzun süre kuyrukta bekledikten sonra yine ayakkabılarınızı çıkararak grup grup içeriye alınıyorsunuz ve içeriye girdiğiniz anda konuşmanız yasaklanıyor ve sükunet ortamında bir müddet oturup, oradaki havayı teneffüs ettikten bir müddet sonra dışarıya çıkmak durumunda kalıyorsunuz. http://www.bahai.in/house-of-worship/
Kısa ve hızlı da olsa 3 dine ait bu dini mekanları gezdikten ve büyük ölçüde merakımızın gitmesinden sonra Şintoistlerin ve Budistlerin tapınaklarını gitmek niyetinde olduğumuz Japonya’ya bırakarak günü noktalıyoruz.
Ancak esas hedeflerimizden birisi olan ve iftara davet edildiğimiz, Saad b Reşid yönetiminde yürütülen bir Medreseyi günün sonunda ziyaret ediyoruz. Ramazan gününde ziyaret ettiğimiz bu medrese de hafızlık yapan Kuran Kursundaki çocuklarla birlikte oluyoruz. Gerçekten o kadar samimi ve gayretli insanlarla bir arada olmak Hindistan gezimizin en önemli halkalarından birisini oluşturuyor. O çocukların bir taraftan hafızlık yaparlarken diğer taraftan da tulumbadan çektikleri sularla ve neşeli bir şekilde çamaşırlarını yıkadıklarını, bir taraftan kendi işlerini görürlerken diğer taraftan da gece kalkıp çok disiplinli bir şekilde ezberlerini yaptıklarını görmek Hindistan’daki dini hizmetlerin nasıl bir gayret ve özveri ile sürdürüldüğünü görmeye güzel bir örnek teşkil ediyor.
Medrese adını verdikleri Kuran Kursunda yapılan o güzel hizmetleri, samimiyeti ve özverili gayretleri görüp te sizlere birkaç kare de fotoğraf sunamayınca “Ah telefonum çalınmasaydı” demeden kendimiz alamıyorum.
Kısacası, Hindistan çok büyük bir ülke. Hindistan gibi büyük bir ülkede her çeşit dinin ve inancın mensuplarını bulmak mümkün. Yukarıda belirttiğimiz bazı gözlemlerimizle doyamasak da olabildiği kadarı ile 6 günlük Hindistan gezimize nokta koyarak Yeni Delhi havaalanından İstanbul’a uzanıyor, oradan gideceğimiz Japonya için Rotamızı çiziyoruz.
No responses yet