Sosyolojik Düşünme köşemiz, tercümesini yaptığım Sosyolojik Düşünme ve Pratik Uygulama kitabımızın verdiği taktiklerden yola çıkarak, sosyolojiyi pratiğe dökme amacı ile öğrencilerimizle oluşturduğumuz bir köşedir.

Burada her hafta bir konu belirliyor ve öğrenci jüri üyeleri tarafından değerlendirilen ve en iyi seçilen yazıyı haftanın yazısı olarak yayınlıyoruz. Böylece hem sosyolojiyi gözleme dönüştürüyor hem de öğrencilerimizin yazma gücünü geliştiriyoruz.

Doğaldır ki başlangıç yazılarımızda bazı eksiklikler olabilir ama her geçen gün bu yazıların kalitesinin artacağı için kusurlarda hoş görünüzü ve uygun gördüğünüzde takdirlerinizi bekleriz. Sizleri öğrencilerimizden gelen ve haftanın birincisi gelen yazı ile baş başa bırakıyorum.

Öğrencilerimize, “doğduğumuzda pırıl pırıl insanlarız, fakat zamanla içimizdeki özü kaybedip sevmekten ve hoşgörüden uzaklaşıyoruz. Bizi sevmekten, hoşgörüden uzaklaştıran ve şiddete sevk eden toplumsal etkenler nelerdir? Daha çok alıcı olmaktan daha çok verici olmaya dönüşmek için neler yapılmalıdır? ” diye sorduk. Onlar da bunu cevapladılar. Şimdi sizleri en iyi seçilen haftanın yazısı, Sakarya Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 2. sınıf öğrencisi Meryem Zehra Sandal’ın yazısı ile baş başa bırakıyorum.

Doç. Dr. Ali Arslan

21. yy dünyasında yazılmış bir metin

Bir bebeğin doğumunda herkes ne kadar sevinçli, ne kadar mutlu olur. Bebeğin saflığı, günahsızlığı, o melek ruhu bir kaç yıl devam eder oysa ki. Büyür, akıl baliğ olur ve bazı şeyleri görmeye başlar. O gördüğü şeyler nedir mesela? Dünyanın ne kadar bencil insanlarla dolu olduğu, siyasetçilerin ülkenin menfaatine değil de kendi menfaatine çalıştığı, birbirine adeta çıkar amacıyla yüzlerine gülen insanlar bulunduğu ve bunların çok normal bir şekilde karşılandığı bir dünya. Savaşların hiç bitmediği, bombaların yağmur gibi düştüğü, karmaşık, çocukların üzüldüğü,ağladığı bir dünya.

Evet maalesef 21. yy’da doğan çocuklarımıza böyle bir dünya bırakıyoruz. Ve bunu düzeltmek için nedense elimizden geleni yapmıyoruz . Eski zamanlarda sokakların, mahallelerin hep bir arada yemekler yediği, birlikte pikniklere gittiği, bir komşunun yardıma ihtiyacı olduğu zaman bütün insanların seferber olduğu bir sıcaklığı şimdilerde sadece dizi ve filmlerde görüyoruz.

Şu zamanda ise gerçekte görmüş olduğumuz tek şey, birbirlerini sırf çöp kutusu yüzünden mahkemeye veren, başkasının hakkını düşünmeyen, arkasından konuşup kendi çıkarı için yüzüne gülen, sadece iş yerinde selam verip bir daha gerisini düşünmeyen insan topluluğu.

bireyselleşme ile ilgili görsel sonucuBatıda bireyselleşme yaygın ve bunun sebebi sanayileşen dünya, kadının iş hayatına girmesiyle sosyal alandan uzaklaşıp, komşu ve akrabalık ilişkilerini umursamamaktı. Adeta ”BEN” dünyasına dönmüş bir toplum haline gelmiş bir Batı. İnsanlar hep daha fazlasını istiyorlar ve para kazandıkça artık ona doymaz hale geliyorlar. Kendi ihtiyaçlarını karşılarken, yakın çevresiyle ilişkilerini kesmiş bir ”ben dünyası”.

Ben Dünyasının yansıması yavaş yavaş Türkiye’de de görülmekte ve sebepleri açıkça ortada. Daha fazla para kazanma hırsıyla o meşhur insan ilişkilerinin sıcacık olduğu 80’ler dünyasından uzaklaşıp bireyselleştik. Eskiden insanlar belki kendi küçük dünyasında yoksul bir hayat yaşıyordu fakat şimdiki gibi birbirini yemiyordu,birbirlerini kesmiyor,kadın cinayetleri olmuyor,çocuklara kendi çocuğuymuş gibi sahip çıkıyorlardı. Çünkü onlar için maddiyat değildi önemli olan. Sevgiydi, dostluktu, aşktı…

Zenginleşen,bolluğun,çeşidin çok fazla olduğu bu dünyada (21. yy dünyasında) kafasını dışarıya sadece kendi çocuklarını nefes aldırmak için çıkaran ve diğer insanlarla ilişkilerini azaltmış olan toplumumuzda bencillik oldukça yaygınlaşmış durumda. Bireyselleşiyor ve en kötüsü bencilleşiyoruz. Toplumumuzun en büyük problemi bu ”Bencilleşmek” .

empati ile ilgili görsel sonucuEmpati kurmadığımız ve bencil olduğumuz için tükeniyoruz ve bu durum bizi çok rahat bir şekilde cinayetlere,hırsızlıklara,başkasının hakkını yemeye,sevgisiz olmaya sürüklüyor. Bunun önüne geçebilmek için karşımızdaki kişinin bir hareket yaptığımız zaman ardından ne duruma düşebileceği, kendimiz onun yerinde olsaydık nasıl hissederdik şeklinde düşünmemiz gerekir. Bir iş yapmadan önce kırk kere düşünüp, sadece kendimize göre değil de insanların yararına ve ona zarar vermeden nasıl halledilebilir şeklinde kafa yormamız gerekir.

Diyeceğim o ki bebekler artık sevgi bolluğu içerisinde doğsun. Onlara temiz bir dünya, temiz bir gelecek, başkasının hakkını düşünebilecekleri, cömert bir dünya bırakalım. Onlar bizden ne görürse onu yaşarlar. En büyük örnek bizleriz. . Öyle ki birbiriyle empati kurma becerisine sahip,akılcı, bütüncü bir toplumun onları kısıtlayan yasalara ve yöneticilere ihtiyacı kalmaz.

Geleceğin insanlarına güzel bir dünya bırakabilmemiz dileğiyle… Meryem Zehra Sandal 14.01.2018

 

Tags:

No responses yet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir